Filmin Özeti
Okulun bir ruhu vardır. Onlar sadece bir bina değildir, bir canlıdır. Veliler nerede? Öğretmenler veli toplantısında 2 saat sonunda sadece 1 veliyle görüşüyor. Dünya savaşı yoksa neden yok bu veliler? Lanet bir sorunun olduğu en başından görülüyordu. Eskiden aynı anda 2 veliyle görüşülen, bekleme odasının dolup taştığı, koridorlarda neşe ve kutlama seslerinin hakim olduğu okula ne oldu? Müdire Carolla yeni bir sistemin olması gerektiği konuşuluyor. O ise öğretmenler toplantısında “Hiçbir Çocuk Yalnız Değildir” fikriyle öğrencilerin notları yükseltmek amaçlanmış gibi gösterip okul başarısızlığının çevredeki mülk fiyatlarının düşüşüne etki ettiğini söyleyen bir toplantı yapıyor. Eğitim ticari bir kaynak mı? Eğitim ve okulun çevresindeki mülk fiyatları arasında ne zamandan beri bir bağlantı vardı?
“Sınıfta bırakma, okuldan uzaklaştırma, atılma, öğretmen toplantıları, kağıt kesikleri, beyinsiz veliler, ahlaksız çocukları. Hepsi de iğrenç. Ruhumu sömürdüler. Bu aşağılama sona ermeli. Disiplin yeniden sağlanmalı. Bu çocuklar bizi kanun kaçağı yapıyor. Her çocuk değerli ha, her çocuk eğitime layık ha? Bu lanet çocukların hepsi histen, insanlıktan, akıldan yoksun” film içinde artık bıkmış bir öğretmenin söyledikleri okulun vahim durumunu anlatıyor. Bir öğretmenin okula ses kaydı mesajı yollayıp hasta ve okula gelmeyeceğini söylemesi eğitim sistemlerinin ne kadar çöktüğünü gösteriyor. Sadece bir ses kaydıyla bir öğretmen o gün derse gelmeme lüksüne sahip. Aynı öğretmen filmin sonuna doğru okula gelme zahmetine girmeyip yine sadece bir mesajla istifa ettiğini söylüyor.
Vekil öğretmenler önemli bir boşluğu doldururlar. Kısa süreli geldiklerinden avantajları vardır. Fakat burada iç dünyasına teslim olmuş bir öğretmenin trajedisi işlenmiş. Diğer vekil öğretmenler gibi kısa süreli gelip sadece ders anlatmaya odaklanmayan bir öğretmen. Film, öğretmen olanlar neden öğretmenliği tercih ettiklerini, olmayanlar neden öğretmen olmamaları gerektiğini anlatarak başlıyor. Öğrenciler, veliler ve öğretmenlerle birlikte karşılaşılan sorunlara değinen bir başlangıçtan sonra Bay Barthes ile baş başa kalıyoruz. Fahişe, gaspçı, hayvan katili öğrenciler Barthes’ın öğretmenliğe odaklanmasını engeller. Sokakta tanıştığı bir genç bayan Erica’yı eve getirir tedavi ettikten sonra bir süre yanında kalmasına izin verir. Onu normal bir hayata döndürmeye çalışır. Erica HIV taşıyıcısıdır. Sık sık hasta dedesiyle buluşan Barthes, geçmişe dönerek çocukluğunu anımsar. Öğrencilerine hayal etmeyi, bilinçli ve inançlı olmayı öğütler. Öğrencisi Meredith ile de yakından ilgilenen Barthes, yanlış anlaşılır. Yedek öğretmen olarak görevi sona eren öğretmen, öğrencileriyle vedalaşır. Müdirenin toplantı anonsuyla toplanan öğretmenler, ikramların önünde beklerken Meredith yere yığılır. İntihar etmiştir. Barthes’ın annesi de eskiden intihar etmiştir. Bu durum onu bu yüzden daha çok etkiler.
Kopma filmi, eğitim ahlakının karmaşık dokusunu ve bu dokuyu şekillendiren çeşitli etkenleri ustalıkla sergileyen bir başyapıttır. Filmdeki karakterlerin içsel mücadeleleri ve kararları, eğitim ahlakının toplumdaki temel taşlarından biri olduğunu ve onun nasıl beslenip büyütülebileceğini gözler önüne seriyor. Bu, sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerin ve eğitim sisteminin de sürekli bir dönüşüm içinde olduğunu ve bu dönüşümün, bireylerin hayatlarında derin ve kalıcı izler bırakabileceğini vurguluyor.
Filmin Konusuyla İlgili Düşüncelerim
Film Albert Camus’un “Ve hayatımda aynı anda böylesine kendimden kopmuş ve bir o kadar da kendimde hissetmemiştim!” sözüyle başlıyor. Yani aslında insanlar kendilerinden en çok uzaklaştıklarında kendi içlerindeki benliğe bir o kadar yaklaşır. Bu yaklaşımda da görüldüğü üzere film bunun üzerine kurulu. Filmde yer alan öğretmenlerin ve öğrencilerin birbirleriyle kesişme nedenlerini ve neden kopma noktasına geldiklerini anlatıyor. İlgisiz veliler, öğretme amacından çok gününü sadece birkaç yazılı yapmakla dolduran öğretmenler, ne yapacağını bilmeyen öğrenciler ve kötü yollara sapan hayatları. Geleceğe dair umutlu gözler yerine önünü göremeyen bir okul. İnsanı değer ve yargılardan uzak insanlar. Bunların arkasında dengesini yitirmiş bir okul ve onun acı tablosu.
Filmde okuldaki öğretmenlerin küçükken hangi meslek sahibi olmak istediklerini ama şimdi neden öğretmen olduğunu anlattıkları bir sahne yer alıyor. Örneğin, bir öğretmen akrabası olan bir öğretmenin kasırga yüzünden okulun tatil edilmesinden etkilendiğini söylüyor. Kimi tesadüfen, kimi de tam zamanlı bir işi olması için öylesine öğretmenlik mesleğine başlamış. Kimi de hayallerinin peşinden koşup kamyon şoförlüğünü bırakıp idealleri için okula dönüp öğretmen olmaya karar vermiş. Kimisi de filmdeki Clausen gibi kendisine uygun olmayan öğretmenlik mesleğini seçiyor ve bütün kariyerini nefesini boşa tüketerek geçiriyor. Çocuklardan nefret ederek ölüyor.
Henry Barthes ise bir ışık demeti gibi sınıfın içine süzülür; öğrencilerinin gözlerindeki merakı ve dünyanın karmaşasını anlama arzusunu görür. Onların sessiz çığlıklarını duyar ve kendi yalnız geçmişinin yankılarını hisseder. Kendini, onların hayatlarında bir fark yaratmaya adar; belki de kendi çocukluğundaki eksikliği doldurmak için. Film ilerledikçe, Henry’nin yalnızlığı derinleşir. Dedesinin ölümüyle, hayatındaki son bağ kopar ve o karanlık bir uçurumun kenarında durur. Ancak bu, onun için bir dönüm noktasıdır. Edgar Allan Poe’nun “The Raven” şiirindeki gibi, kendi içindeki karanlıklarla yüzleşir ve sonunda umuda doğru bir adım atar. Boş sınıfta yankılanan bu şiir, Henry’nin ruhundaki fırtınaları ve sessizliği temsil eder. Film sonuna gelindiğinde ise eskiden toplumdan ve insanlarla bağ kurmaktan kaçan bu adam, Erica’yı ziyaret ederek, yalnızlığın zincirlerini kırar ve insanlara yeniden bağlanmanın kapısını aralar. Henry’nin yolculuğu, yıkık dökük duvarları aşarak, yalnızlıktan bağ kurmaya ve umuda doğru ilerler.
Filmin Karakterlerinin Analizi
Henry Barthes, geçmişinin gölgeleriyle dolu bir öğretmendir. Yaşadığı travmaları ve aile içi şiddeti sigara içerek dindirmeye çalışırken, öğrencilerine karşı mesafeli ama saygılı bir tutum sergiler. Bu, onun geçmişte yaşadığı acıları ve yalnızlığı yansıtan bir savunma mekanizmasıdır. Sınıf içindeki olaylar, onun adil ve objektif yaklaşımını ortaya koyar; Marcus’a uyguladığı disiplin, öğrencilerine öz farkındalık ve sorumluluk dersi verirken, Jerry’nin saldırganlığına karşı gösterdiği tepkisizlik, onun duygusal korunaklılığını ve profesyonel sınırlarını belirler. Barthes, kendi içsel boşluğunu ve hissizliğini kabul ederek, öğrencilerine hayatın zorlukları karşısında dirençli olmayı öğretir ve böylece hem kendisi hem de öğrencileri için dengeli bir eğitim ortamı yaratır.
Charles Seaboldt, okulun başarısızlığını öğrencilerin ve öğretmenlerin üzerine yıkan bir okul müdürüdür. Onun yönetim anlayışı, eğitimi bir ticaret alanına dönüştürme çabasıyla, eğitim ahlakının zayıflığını gözler önüne serer. Seaboldt, sorumluluk almak yerine suçlama yolunu seçer ve bu tutumuyla okul topluluğunda saygısızlık ve huzursuzluk yaratır.
Mr. Wiatt, sınıf içinde otorite kurmakta zorlanan ve öğrenciler tarafından görmezden gelinen bir öğretmendir. Ders anlatırken yükselen sesi ve bağırması, öğrenciler üzerinde etkili bir iletişim kuramadığını ve disiplin sağlayamadığını gösterir. Kişisel hayatında da benzer şekilde yok sayılan Mr. Wiatt, hem özel hem de profesyonel yaşamında insanlarla sağlıklı ilişkiler kurma konusunda başarısızdır.
Bay Seaboldt, mizahı savunma mekanizması olarak kullanan karmaşık bir karakterdir. Antidepresanları ‘mutluluk hapı’ olarak adlandırması, onun zorluklarla başa çıkma yöntemini ve hayata karşı tutumunu yansıtır. Öğrencilerin saldırgan davranışlarına şiirsel bir yaklaşımla karşılık vermesi, onun öğrencilere karşı olan üstünlüğünü ve otoritesini koruma çabasını gösterir. Ancak bu tür bir karşılık, öğrencilerle arasındaki saygı çizgisini bulanıklaştırıyor ve eğitim ortamında olumsuz bir örnek teşkil ediyor.
Meredith ve Erica, filmdeki zorlu yaşam koşulları ve kişisel mücadeleleriyle öne çıkan iki karakterdir. Meredith’in hikayesi, aile içi sözlü tacizin yıkıcı etkilerini ve bir gencin sanatsal ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının psikolojik sonuçlarını vurgular. Babasının baskıcı tutumu ve toplumun kilo üzerinden yargılaması, Meredith’in özgüvenini ve özsaygısını derinden etkiler. Bu durum, onun kendini izole etmesine ve en sonunda yaşamına son vermesine yol açar. Meredith’in trajedisi, ebeveynlerin ve toplumun gençler üzerindeki etkisinin farkında olmanın ve onlara destek olmanın önemini gösterir.
Erica’nın durumu ise, toplumun en savunmasız bireylerine nasıl muamele edildiğini gözler önüne serer. Sokakta yaşamak zorunda kalan ve hayatta kalmak için cinsel ilişkiye girmeye zorlanan Erica, eğitim hakkından mahrum bırakılmıştır. Ancak, Barthes’in yardımıyla okula dönme kararı, onun hayata karşı olan umudunu simgeler. Erica’nın hikayesi, her bireyin potansiyeline ulaşabilmesi için toplumun sağlaması gereken destek ve fırsatların altını çizer. Her iki karakter de, gençlerin karşılaştığı zorluklara ve bu zorlukların üstesinden gelme gücüne dikkat çekerken, eğitimcilerin ve toplumun bu süreçte oynayabileceği olumlu rolü hatırlatır.
Film de En Çok Etkilendiğim Olay
Filmi izlerken en çok etkilendiğim sahne Barthes’ın “Assimilate nedir?” sorusunu sorarak derse başladığı sahne. Öğrencilerin cevabı “bir şeyi benimsemek, özümsemek” oluyor. Daha sonra “Ubiquitous ne demek?” diyor ve öğrenciler ise” her zaman yerde demek” diyor. Yani ikisinin anlamı “her zaman her şeyde, her şeyi özümsemek” ise 1984 romanını kim okudu? Oradaki gibi hayallerinizi başkası veriyorsa herhangi bir şeyi nasıl hayal edebilirsiniz? “Doublethink ne demek ?” Aynı anda 2 zıt inanışı benimsemek, ikisinin de doğru olduğuna inanmak. Doğru olamadığını bildiğimiz halde yalanlara inanmak. Örneğin benim mutlu olmak için güzel olmam lazım, güzel olmak için estetik yaptırmalıyım, zayıf, ünlü, şık olmalıyım. Peki bunlar doğru mu? HAYIR! Güzel olmam için bu gibi kalıplaşmış düşüncelere ihtiyacım yok. Barthes’ın “Delikanlılar, günümüzde size kadınların fahişe olduğu söyleniyor, onlarla sadece cinsel ilişkiye girmeniz, dövmeniz, aşağılamanız, onlardan utanmanız söyleniyor. Kadınlar bir pazarlama kurbanı. Onlar topluma öyle lanse ediliyor. Her gün hayatımız boyunca bazı güçler bizi ölene dek aptallaştımak için sürekli çalışacak. Bu yüzden kendimizi savunmak ve bu saçmalığı beynimize sokmak girişimleriyle müdahale etmek için hayal gücümüzü canlandıracak, vicdanımızı ve inanç sistemimizi geliştirecek tarzda okumayı öğrenmeliyiz! Zihnimizi savunmak ve korumak için okuma alışkanlığı kazanmalıyız!” sözleri beni çok etkiledi.
Bu sahne, bireyin toplum içindeki yerini ve bireysel düşüncenin önemini vurgulayan güçlü bir edebi anlatıma sahiptir. Barthes’ın sınıfta sorduğu “Assimilate” ve “Ubiquitous” gibi kavramlar, öğrencilerin sadece kelime anlamlarını değil, aynı zamanda bu kavramların geniş toplumsal ve kültürel bağlamını da düşünmelerini sağlar. Bu, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur. Barthes, George Orwell’in “1984” romanındaki “doublethink” kavramını kullanarak, toplumun bireyler üzerindeki manipülatif gücünü ve baskısını eleştirir. Öğrencilere, toplumun dayattığı kalıplaşmış güzellik ve başarı standartlarına karşı çıkmaları ve kendi özgün düşüncelerini geliştirmeleri gerektiğini öğütler. Bu, öğrencilerin kendilerini ve çevrelerini sorgulamalarını ve daha bilinçli bireyler olmalarını teşvik eder. Barthes’ın kadınlar hakkındaki sözleri, toplumsal cinsiyet rolleri ve kadınların toplum içindeki algılanışı üzerine derin bir eleştiri sunar. Kadınların cinsel obje olarak görülmesine ve pazarlama aracı olarak kullanılmasına karşı çıkar ve öğrencilerin bu tür toplumsal yanılsamalara karşı uyanık olmalarını ister. Bu, öğrencilerin toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda daha duyarlı olmalarını sağlar.
Okumanın ve edebiyatın, genç nesillerin zihinsel gelişiminde ve düşünce yapısının şekillenmesinde oynadığı rol, gerçekten de paha biçilemez. Detachment filmi, bu önemli konuyu, öğretmenlerin ve öğrencilerin gözünden ele alarak, eğitim sistemindeki mevcut sorunlara ışık tutuyor. Filmdeki sahne, öğrencilerin dikkatini çekmek ve onlara okuma sevgisini aşılamak için klasik edebiyatın sıradan bir ders olmaktan çıkıp, canlı ve etkileşimli bir deneyime dönüşebileceğini gösteriyor. Eğitim, sadece bilgi aktarımı değil, aynı zamanda ilham verme sanatıdır. Barthes, öğrencilerine sadece geçmişin tozlu sayfalarını değil, aynı zamanda o sayfalardan fışkıran hayatı ve tutkuyu sunuyor. Bir şiiri okurken, her kelimeyle birlikte öğrencilerin hayal gücünü harekete geçiriyor, onları o dönemin ruhuna götürüyor. Bu, öğrencilerin sadece dinlemelerini değil, aynı zamanda hissetmelerini ve düşünmelerini sağlıyor. Böylece, edebiyatın sadece bir ders olmadığını, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğunu keşfetmelerini sağlıyor.
Yaren ORGUN
Mersin Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Son Sınıf Öğrencisi