ÇOCUĞUN DUYGUSAL DÜNYASI
Çocuk nedir? Çocuk bir bireydir. Bireyin kalbindeki duygu ise aslında hayatındaki hikayelerin ifadesidir. Çekingenlik, yetersiz özdeğer algısı veya aşırı özdeğer algısı gibi durumlar genellikle belirli hikayelerin etkisi altında oluşur. İncinmiş duygular, anlaşılmamış niyetler, yanlış yorumlanmış davranışlar… Anne-baba olarak onu bir birey olarak dinlemeyi bilmek, ona ve kişiliğine saygı duymak gerekir. Bazı durumlarda, ebeveynler çocuklarının yoğun duyguları karşısında savunmasız hissedebilirler ve bu nedenle hemen onları sakinleştirmeye, ağlıyorsa susturmaya ve coşkulu ifadelerini yatıştırmaya çalışabilirler. Oysa çocuğun o duygularının bir anlamı,bir amacı vardır. “Erkek adam ağlamaz. ” ”Aman buna mı ağlıyorsun?” ”Bunda korkulacak ne var?” ”Üzülme yenisini alırız?” Bu gibi cümlelerle çocukların duyguları görmezden gelinir. Duygularımız tehlikeli şeyler değildir. Var oluşumuzun ruhudurlar. Duygu iyileştiricidir. Duygusal boşalmalar, acı veren tecrübelerin sonuçlarından kurtulmamızı sağlar. Duyguların bastırılması ve kabul görmemesi ise zararlıdır. Bizi farklı savunma mekanizmalarına, acıyı tekrar yaşamaya, takıntılara ve hastalıklara götürür. Duygularına saygı gösterilen çocuk ise kim olduğunu hisseder ve kendi bilincine varır. Duygusal yönden tam olarak yetiştirilen çocuk bugününü, dünü ve yarınıyla birlikte düşünerek algılar, kendisinin güçlü ve zayıf yanlarının farkında olur ve kendi yolundan yürür.
Zaten anne-babalık mesleği zordur. Freud’a göre imkansızdır. Çünkü bizi kendimizle ve kendi iyileşmemiş yaralarımızla karşılaştırır. Bu yüzden çocuklarımıza geçmişimizi yansıtmamak, bugünün gerçekliğini duyabilmek, doğru ve etkili şekilde davranabilmek için kendi geçmişimizi iyileştirmemiz gerekir. Yazarın babası çocukların “eğitilmesi” yerine “eşlik edilmesi” gerektiğini savunmuştur. Çocukların hissettiklerini ifade etmelerine, kimliklerinin bilincine varmalarına, kapasitelerine, zevklerine ve ihtiyaçlarına güvenmelerine, duygularını önemsemelerine eşlik edelim. İleride birer yetişkin olacak çocukların mutluluğu için duyguları tanımak, isimlendirmek, anlamak, ifade etmek ve duyguların kölesi olmadan olumlu bir şekilde onları yönlendirelim. Çocuklarımız iyi biri olsun, ilişkilerinde rahat ve açık olsun ama kendini ezdirmesin ve kimseyi ezmesin. Cesur ve girişimci olsun ama kibirli ve utanmaz olmasın. Kendisiyle ve başkalarıyla barışık ve mutlu olsun. Kalp zekasına sahip olsun. Yani hayatın karşısına çıkardığı sorunları çözebilsin.
Ebeveynlik, günün her saati devam eden bir tam zamanlı görevdir. Bize bağımlı olan çocuklarımız için bir süreliğine kendi ihtiyaçlarımızı bir kenara koymalıyız. Bu ne basit ne de kolay bir iştir. Çocuklarımız sakin ve uslu olsun, suyunu dökmeden içsin, montunu askıya assın isteriz. Aslında çocuklarımız çocuk olmasın isteriz! Bu yüzden kendi ihtiyaçlarımızı ve çocuğumuzun ihtiyaçlarını bir amaç doğrultusunda aşırıya kaçmadan yerine getirmeliyiz. Pamela çocuklarının kendi başlarına karar verme yeteneğini kazanmasını istiyor ama her akşam ertesi gün giyecekleri kıyafetleri kendi hazırlıyor. Bunun yerine ortak alacakları kararlarla birlikte çocuğa da sorumluluk yükleyerek görev vermesi daha sağlıklıdır. Yani çocuklarınız için kendinizi kurban etmemelisiniz. Çocuklarınız için hayatınızı vekalet
yaşamayın, kendi hayatınızı yaşayın.
Çocuk en çok anne babasından öğrenir. Ona yönelik olan öğretici davranışlarımız onun
duygusal zekasının gelişiminde belirleyicidir. Çocuk anne babasını model alır. Söylenen sözlerden çok yaptığınız davranışları takip eder. Bu yüzden kendinize güvenin, kalbinizi ve çocuğunuzu dinleyin. Ağladığında, huysuzlandığında size ne demek istediğini anlamaya çalışın. Bu noktada sormanız gereken temel sorular vardır. Bunlar: Ne yaşadı? Ne söylüyor? Ona nasıl bir mesaj iletmek istiyorum? Bunu neden söylüyorum? Çocuğumun ihtiyaçları ile benimkiler arasında bir rekabet mi var? Benim için hangisi daha değerli? Amacım ne? Ne yaşadı? Çocukların düşünceleri henüz mantık öncesi aşamadadır. Bu yüzden farklı bir bakış açısından bakmada veya öncelikleri arasında sıralama yapma becerisinden yoksundur. Duyguları onu kolayca ele geçirir ve bir çıkış yolu bulmak için bizim yardımımıza ihtiyaç duyar. Çocuk dünyayı kendi gözleriyle görür. Onun tepkilerini yargılamak yerine önce onu dinleyelim, ne yaşadığını, noktaları nasıl birleştirdiğini, ne hissettiğini ve ne söylediğini
anlamaya çalışalım. Örneğin balonu patlayan Etienne gözyaşları içerisindeydi. Burada “Önemli değil yenisini alırız” yerine “Bu balonun senin için anlamı neydi?” diye sormalıyız. Etienne’nin cevabı ise “Her şey ölüyor! Geçen hafta da büyükbabam öldü.” Elbette balonu patlayan her çocuk büyükbabasını kaybetmiş değildir. Bu yüzden her zaman çocuğun duygusunu ifade etmesine izin vermeliyiz. Önemli olan o anki durumda çocuğumuzun hissettiklerini anlamak ve onu en iyi şekilde yönlendirmek.
Kabul edelim, çocuklarımız hiç ağlamasın, bağırmasın, yerlerde yuvarlanmasın isterdik. Bu kadar fazla duygularının olmamasını tercih ederdik. Oysa bir çocuk heykel gibi duruyorsa ve çok sakinse içinde bir parça ölmüş demektir. Hayat harekettir. Duygu ise hayatın içindeki harekettir. Bazen bu duygular rüyalarına ve kabuslarına yansır. Kurtlar, devler, canavarlar bize zarar vermesin diye dışarı atmaya çalıştığımız kızgınlığın yansımalarıdır. Çocuk uyanıkken yatağının altındaki devden, dolaptaki canavardan ya da onu yiyecek olan kurttan korkabilir. Uyuduğunda ise bunlar kabuslarına girebilir. Çocuğunuzun sıkıntısını o sıradaki günlük hayatına, yakın geçmişine ,en sonda uzak geçmişine bakarak ve konuşarak bulmaya çalışın. Bunlar bir fayda göstermiyorsa çocuğunuzdan kabusunu çizmesini isteyin. Bu sayede
çocuk kabusuyla arasına mesafe koyar, onu yönetir ve kendini güçlü hisseder.
Çocuğumuz ağlıyorsa onu durdurmayalım. Durdurulan gözyaşları sevgiye giden yolu tıkar. Çocuklarımıza öğüt vermeden, yargılamadan, onlara sarılarak gözyaşlarını dindirmeliyiz. Duyguları için bir kap olun ve sözünü kesmeden içindekilerini, gözyaşlarını boşaltmasına izin verin. Gözyaşları çocuğun acısının içinde kalmaması için gereklidir. Önemli olan tüm sorunların çözülmesi değil, duyguların ifade edilmesidir. Ağlanamayan bir üzüntü senelerce içimizde kalır. Bir duygunun altında gizli başka bir duygu var. Başka bir yara, başka bir soru, başka bir eksiklik…Duygular apaçık söylenemediklerinde kılık değiştirirler. Örneğin Pierre o gün küçücük bir şey için kız kardeşine kızdığında aslında matematik sınavından korktuğu için öyle davranıyor.
Güçlü olmak, hassas değilmiş gibi görünmek değil, duygularımızı yaşarken onlardan korkmadığımızı göstermektir. Ağlayamazsak yaralarımızın izi kalır. Duygularımızı yönetmeyi öğrenmeliyiz. Faydalı korkularımıza saygı duymalı, onları dinlemeli ve gereksiz riskler almamalıyız. Diğerlerini ise kendi kendimize karar vererek aşabilir ve sonrasında kendimizle gurur duyabiliriz. Örneğin bazı korkular bize enerji sağlar. Sahneye çıkınca heyecanlanmak gibi. Bunu kontrol edebilirsek bize ekstra yarar sağlarken kontrol edemezsek bize zarar verir. Genellikle çocuklarımızı mantık çerçevesinde büyütmemiz gerektiği inancına karşın bu kitap duygulardan bahsediyor. Sürekli dinlememiz gerektiği söylenen “mantık” genelde mantıklı değildir. Mantık yerine bastırılmış duygular, çözülmemiş duygusal düğümler ve iyileşmemiş yaralar hayattan zevk almamızı engeller. Duygularınızı serbest bırakın, üzüntülerinizi paylaşın, ağlayın, bağırın ve neşe size geri gelsin. Neşe yaşadığımızı hissetmemiz için vardır. Neşe, başarıya ve sevgiye eşlik eden bir duygudur. Neşe ve sevgi bir bireyin yetişmesini sağlayan verimli bir topraktır. Neşe dolu ebeveynler bunu çocuklarına da geçirir ve bu çocuklara bırakılabilecek en büyük mirastır. Geçmişinizdeki az çok birtakım duygusal düğümler neşeli olmanızı engelliyor mu? Onları çözün. Yoksa bilinçli olmayarak çocuklarınız kendilerini bu bastırılmış acılardan sorumlu hissedecek. Bazen hassas bir an içinde söylenen tek bir sözcüğün etkisi uzun yıllar boyunca silinmez, hatta siz bir şey söylemeseniz bile çocuklar bunu anlar. Çocuklar tam bir süngerdir. Kızgınlıkları, korkuları, üzüntüleri, anne baba arasındaki ifade edilmeyen gerginlikleri, hepsini emerler. Er ya da geç bu sıkıntıları ise bir semptomla ortaya çıkar. Egzama, yatağını ıslatma, yemek yemeyi reddetme, kötü notlar, şiddet ya da depresyon bunlardan bazılarıdır. Bunlar çocuklukta ortaya çıkabileceği gibi daha sonradan yetişkin olduğunda da ortaya çıkabilir. Örneğin iş hayatındaki başarısızlıklar, mutsuz evlilikler, kanser veya kalp krizi…
Duygularımızın her biri içimizde bulunan orkestranın bir parçası ve çalma sırası ona gelince çalıp gidecek. Bütün duygularımızı karşılamayı o ana eşlik etmeyi ve anda kalmayı bilmeliyiz. Kısacası duygular hayattaki zorluklarla başa çıkabilmemiz için bize verilmiş bir lütuftur. Neden onlardan kaçalım? Şu an anlatmadığımız, ağlamadığımız, sevinmedğimiz, yok saydığımız, hissizleştirdiğimiz tüm duyguları neden daha sonra psikoloğumuza anlatalım?
Psikolog Harold Bessell duygularımızı nasırlara benzetir. ”Ellerimizle çalıştığımızda nasırlarımız olur. Onlar ellerini korur ve su toplamasını önler. Birisi duygusal olarak yaralandığında orası nasır gibi bir şeyle kaplanır. Bu orayı gelecek daha sonraki
rahatsızlıklardan korur. Ama tabii tıpkı ellerdeki nasırlar gibi bu da cilt kadar hassas ve yumuşak değildir. Tamamen duygusal nasırlarla kaplı bir insan dünyayı tam olarak ya da dolu dolu hissetmek bir kenara yeteri kadar bile hissedemez.”
Kitapta En Çok Beğendiğim Noktalar
Kitabın özü sadece çocukları anlamak değil. Ebeveynlerin kendi içindeki küçük çocuğun duygu dünyasını da anlayabilmesine yardımcı olması açısından çok güzel. Kitaptaki örnekler yazarın meslek hayatından, özel hayatından (yazarın çocukları Margot ve Adrien) ve arkadaşlarının hayatından alınması anlatımı daha somutlaştırmış ve anlaşılmasını kolaylaştırmış. Günlük dilde yazılıp çok fazla terimlere boğmaması kitabı akıcı yapmış. İçindeki örnekler hepimizin karşılaştığı türden örnekler. Aynı olaylara çocuğun ve ebeveynlerin farklı bakış açısıyla bakılması, doğru bilinen yanlışları göstermesi açısından güzel bir kitap. Üslubu yalın, akıcı, anlaşılır, açık, hayata uygulanabilir çözüm önerileri sunan bir kitap.
Kitapta En Çok Eleştirdiğim Noktalar
Çocuklar ile ebeveynler arasındaki duygusal iletişimi çok güzel anlatan bir kitap ve bunların örneklerle açıklanması daha da güzel ama konular çok ve geçişler biraz yoruyor. Konuyu vurgulayacak noktaya geliyorken yazar bir anda başka konuya geçmiş. Ayrıca konu içinde verilen bazı örneklerin sonuca bağlanmaması da kötü olmuş. Az örnek verip bunları sonuca bağlamak daha güzel çıkarımlarda bulunmamıza yardımcı olurdu. Ama örneklerin fazlalığı biraz kafa karışıklığına yol açmış.
Kitabı Kime, Neden Tavsiye Ederdin/Etmezdin?
Hem kendilerinin hem de çocuklarının duygularını anlamak isteyen, duygularını ifade edebilen çocuklar yetiştirmek isteyen, olaylara çocuklarının da gözünden bakabilmek isteyen, özellikle 0-6 yaş çocuğu olan ebeveynlere öneririm. Başta anne-babalar olmak üzere çocuklarla çalışan bütün meslek gruplarına(öğretmen, psikolog, psikolojik danışman, (pedagog) öneririm. Kitabı önermeyeceğim kişi yok. Çünkü anlamak, anlaşılmak isteyen herkesin kolaylıkla anlayabileceği ve okuyabileceği bir kitap. Ayrıca bu kitap aslında bir setin içinde. Konuyla ilgili daha derinlemesine bilgi almak isteyen kişiler için yazarın “Kalp Zekası” ve “Kusursuz Ebeveyn Yoktur” adlı kitaplarını da okumalarını öneririm.
Yaren ORGUN
Mersin Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Ve Rehberlik Son Sınıf Öğrencisi